İstanbul Üniversitesi İle Birlikte Düzenlediğimiz Sempozyumumuza İlişkin Hürriyet, CNN, DHA Haberi
- 14 Mart 2019
- CNN TÜRK, HÜRRİYET, DHA
1. Vergi ve Temel Haklar Sempozyumu İstanbul'da yapıldı
13.03.2019
Mehmet İlkay ÖZER - Cemal YURTTAŞ- Harun UYANIK/İSTANBUL, (DHA) 1. Vergi ve Temel Haklar Sempozyumu, "Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvurunun Vergi Yargısına Etkisi" başlığıyla İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Doktora Salonu'nda gerçekleştirildi.
DanıştayİdariDavaGenelKurul Üyesi Doç. Dr. Selami Demirkol, "Önemle belirtiyorum ki adil bir yargılanma ve adalet duygusunun tatmin olunması olgusunun, dosyaların yapacağı uluslararası bir yolculuk ile gerçekleşeceği kanısının yaygınlaşmasına ben artık şahit olmak istemiyorum. Türk mahkeme, hakim ve savcılara düşen bu yolculuğu iç hatlarda tutmayı başarabilmektir. Bu bağlamda anayasa mahkememizin duyarlı ve başarılı kararlarını saygıyla karşılıyor ve önemsiyorum. Kendileri ile gurur duyuyorum" dedi.
Sempozyuma, Danıştay İdari Dava Genel Kurul Üyesi Doç. Dr. Selami Demirkol'un yanı sıra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abuzer Kendigelen, Anayasa Mahkemesi Başraportörü Yunus Emre Yılmazoğlu, Anayasa Mahkemesi Raportörleri Dr. Abdullah Tekbaş, Mehmet Sadık Yamlı, Özgür Duman, İstanbul Vergi Mahkemesi Başkanları Bülent Dağ ile Atanur Erol, Zonguldak Vergi Mahkemesi Başkanı Dr. Osman Sarıaslan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fak. Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Serkan Ergüne, İstanbul Ünversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Mahmut Kaşıkçı, Doç. Dr. H. Burak Gemalmaz, Dr. Öğr. Üyesi Altan Rençber, Dr. Öğr. Üyesi Gülay Arslan Öncü, Dr. Öğr. Üyesi Gamze Gümüşkaya konuşmacı olarak katıldı.
4 ANA BAŞLIKTA OTURUMLAR DÜZENLENDİ
Sempozyum kapsamında ‘Kanunilik ilkesi açısından vergisel müdahaleler’, ‘Adil yargılanma hakkı açısından vergi yargısı’, ‘Mülkiyet hakkı açısından vergisel müdahaleler’ ve ‘Vergi yargısı bireysel başvuru ilişkisinde sorunlar’ başlıkları altında dört oturum düzenlendi.
Sempozyumda açılış konuşmasını Danıştay İdari Dava Genel Kurul Üyesi Doç. Dr. Selami Demirkol yaptı. 'Hukuk devleti ilkesinden hukukun üstünlüğü ilkesine' değinen Demirkol, şunları söyledi:
"Uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulmasında mahkemelere önemli görevler düşmektedir. Mahkemeler uyuşmazlıkları çözdükleri ve adalet duygusunu tatmin ettikleri sürece saygı duyulan yerler olmaktadırlar. Saygı duyulan yer olma olgusu ancak yargıçların yargılama işlevleri ve hükümleriyle kazanılmaktadır. Dünyadaki tüm ülkelerde idareler, hukuk dışına çıkma eğilimi içerisinde olabilmektedirler. Bu eğilimi taşıyan idareler idari yargının varlığı ve işlerliğiyle duraksamaktadırlar. İdari yargılamanın etkin ve yetkin olduğu ülkelerde idari yargı yerleri, idarelerin bu eylemine caydırıcı bir tablo çizmektedir. Bununla birlikte idari yargılamanın var olmasından öte idari yargıcın yargılama, usul ve enstrümanlarını kullanması hatta kullanabilmesi daha bir önem arz etmektedir. İşte önüne gelen uyuşmazlıkla aktifleşen idari yargıç, idareyi hukuk içine çekme, hukukun üstünlüğünü öğretme, kollama ve korumada artık aktör olmak durumundadır. Bu aktör rolüdür idari yargıca saygınlığını kazandıran. İdari yargı yerleri tartışmasız pasif konumdadırlar. Ancak menfaatleri ihlal edilen bireylerin açtıkları davalarla aktifleşebilmektedirler. Yargıçlara hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanmasında önemli görevler yüklenmiştir. Bilimde ve yargıda keyfiliğe asla yer yoktur. Yargıç, yargılama usulünü yaparken toplumun adalet duygusunu tatmin etmede hukuki ve vicdani sorumluluk taşımaktadır. Usule dair incelemelerde mümkün olduğunca geniş yorumlama yapılmalıdır. Sınırlayıcı yorumlar hakkın özüne dokunacak biçimde bireyin mahkemeye erişimini kısıtlamamalıdır. Sınırlamalar ancak yasal bir amaç gütmeli ve uygulanan araçlarla, ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık bulunmalıdır."
"İDARİ YARGIÇ HUKUKA UYGUNLUĞU SÖYLEMEDE TUTUK OLMAMALI YARGILAMA USULÜNÜ ZORLAMALIDIR"
, "Davanın açılmasıyla pasif konumdan aktif hale gelmiş idari yargı yeri ve idari yargıç hukuka uygunluğu söylemede tutuk olmamalı yargılama usulünü zorlamalıdır." diyen Selami Demirkol, "Davacı yargılama kapısını çalmıştır. Aralanıp, kapatılmamalı açık tutulmalıdır. İdari yargıçların ilk inceleme konuları hakkında dar yorum yapıyor olmaları sonucu bir çok işlem ve eylemin yargısal denetime tabi tutulmaları engellenmektedir. O halde yargıcın kendisi yargılama bariyerleri oluşturmamalıdır. Zira yasanın lafzına uygun yorum yöntemi ile ilk incelemede dava dilekçesine bir çok usule aykırılık bulunabilecektir. Kimi durumlarda ise dava reddedilebilecek ve hak kaybına sebebiyet verilecektir. Bunun açıklaması idari yargılama yerinin denetimden kaçınması, pratiği ve gerçeğidir. İlk inceleme konuları ile ilgili olarak idari yargıçların teferruata girmeleri yargısal denetimin gerçek anlamıyla yerine getirilmesini maalesef güçleştirmektedir. Böylesi durumlara meydan verildiği sürece yargısal denetimden kaçınılacak ve yargı yeri kendini sınırlamış olacaktır" dedi.
"AİHM HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİ İLE İÇTİHAT OLUŞTURMAKTADIR"
Demirkol şöyle devam etti:
"AİHM hukukun üstünlüğü ilkesi ile içtihat oluşturmaktadır. Biz ise devlet olarak hukuk devleti ilkesiyle inatlaşmaktayız. Halihazırda bir direnç sergilemekteyiz. Sert çekirdekli yapımız kırılmamak için reaksiyon göstermekte. Oysa 15 Ocak 1989 tarihli Viyana belgesinde toplantıya katılan devletler iç hukuklarını, eylemlerini ve pratiklerini taraf oldukları milletlerarası anlaşmalar ve 1 Ağustos 1975 tarihli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı nihai belgesi ve izleme toplantıları belgelerindeki kararlarla uyumlu hale getirmek taahhüdünde bulunmuşlardır. Bunun anlamı bundan böyle insan hakları ve temel hürriyetleriyle ilgili hiçbir konunun sadece bir iç hukuk sorunu olarak görülemeyeceğidir. Yine 29 Haziran 1990 tarihli Kopenhag belgesi fert merkezli demokrasi ve hukukun üstünlüğü anlayışıyla Avrupa demokratik mekanı ve Avrupa ortak hukuk mekanına önemli bir katkı sunmuştur.
Kopenhag belgesinde düzenlenen insan hakları katalogunun ikinci maddesinde maddi hukuk devleti formülünden ziyade insan kimliğinin üstün değeri anlayışını kurumsallaştıran hukukun üstünlüğü formülü getirilmiştir. Bunun anlamı Avrupa ortak hukuk mekanında hukuk devletten kalkılarak değil, artık fertten kalkılarak düşünülecektir. Hukukun üstünlüğü hukuk önünde eşitlik keyfi idare olmaması herkesin aynı yargı yerlerinde aynı hukuka tabi olması kavramlarıyla açıklanmıştır. AİHM 1954 yılında 16 ülke tarafından imzalanan sözleşmeyi yorumlayarak geliştirmiştir. Halihazırda 47 ülke sözleşmeye taraftır. 16 ülke tarafından imzalanan sözleşme metni ile sonrası 31 ülke tarafından imzalanmış olan sözleşme metni aynıdır. Strasbourg yargı organı 1954 yılındaki metni 2019' a taşırken sözleşmeye hayatiyet ve canlılık katmış, uygulayarak değil, yorumlarıyla bunu yapmıştır."
"ADALET DUYGUSUNUN TATMİN OLUNMASI İNSANOĞLUNUN EN ZOR YOLCULUKLARINDAN BİRİ OLMAKTADIR"
"Türk idari yargısı da önüne gelen uyuşmazlıklarda uygulanacak yasa maddesini bağlayıcı norm olarak almaktan ziyade çerçeve norm olarak almalıdır, alabilmelidir" diyen Selami Demirkol, şöyle konuştu:
"Bu çerçevede tablonun çizimini üstlenen yargıç fırçalarıyla sanat üretme yoluna gitmelidir. Bunu yapabilmek için de 1982 Anayasası'nın hukuk devleti ilkesi formüllerinden arınmalı AİHM'in geliştirdiği hukukun üstünlüğü ilkesi formül ve argümanlarını kullanmalıdır. Bu bağlamda denilebilir ki hak ve özgürlüğü ihlal edilen birey ulusal yargıç önünde bunun giderilmesini elde edemediği takdirde 1987 yılından beri devlet sınırını aşarak uluslararası yargıca başvurabilmektedir. Diğer bir deyişle ulusal mekanda adil yargılanmadığını ve haklarının ihlal edildiğini iddia eden birey konuyu uluslararası mekana taşıyabilmekte, davasını ulus üstü mahkemeye tartıştırabilmektedir. İşte bu doğrultuda adalet duygusunun tatmin olunması insanoğlunun en zor yolculuklarından biri olmaktadır. Önemle belirtiyorum ki adil bir yargılanma ve adalet duygusunun tatmin olunması olgusunun dosyaların yapacağı uluslararası bir yolculuk ile gerçekleşeceği kanısının yaygınlaşmasına ben artık şahit olmak istemiyorum. Türk mahkeme, hakim ve savcılara düşen bu yolculuğu iç hatlarda tutmayı başarabilmektir. Bu bağlamda anayasa mahkememizin duyarlı ve başarılı kararlarını saygıyla karşılıyor ve önemsiyorum. Kendileri ile gurur duyuyorum" diye konuştu.
"YASALARDA YER ALAN KURALLARIN TOPLUMSAL GELİŞMEYE VE ÜST HUKUK KURALLARINA UYGUN YORUMLANMASI GEREKMEKTEDİR"
"Hukuku geliştirici prensipler karşısında idari yargıyı ve içtihadı idare hukukunu meşrulaştırmakta kullanılan teorilerden biri de yorumun gerçekçi teorisi olarak bilinmektedir. Hukukun üstünlüğü, hakkaniyet, adaletin tecelli etmesi gibi beklentiler önce hukuka hak olmalıdır." diyen Demirkol şöyle devam etti:
"Bir hukuk normunun anlamını kimin tespit edeceği sorusu da her zaman tartışılır bir sorundur. İdare hukukunda yasaların, kuralların uygulanması ve giderek yasallık denetimi bu soruya getirilen yerleşmiş ve kolaycı bir çözümdür. Yasaların kuralların yorumlanması ancak yargıçlar eliyle olur. Yasaların uygulanmasında öncelik memurlara verilmiş olup, memur uygulaması sonrası idari işlem ve ya eylem olarak idari yargı yerlerine denetime taşındığını idari yargıçlarımız çok iyi bilmektedirler. Yasalarda yer alan kuralların toplumsal gelişmeye ve üst hukuk kurallarına uygun yorumlanması gerekmektedir. Bu bir Danıştay içtihatları birleşme kurulu kararından alıntıdır. Yasaların daha uygun daha doyurucu daha uygar kural taşımaları dilekleri, kimi sakıncalı uygulamalara yer açtığı görüşleri adalet ve hakkaniyete uygun yorumlanmalarına elbette engel değildir. Kısaca yasayı sözüyle uygulamak anlayışı mahkemenin yasa koyucu gibi davranma yerindelik denetimine girme gibi sakıncalara karşı getirdiği bir korkuluktur. Yasa kuralları yaşama istidadına ancak yorumlarla ulaşırlar. Aksi takdirde ölü doğar ve canlı belge hiçbir zaman olamazlar. Bilindiği üzere idare hukuku içtihadı yazımlı bir hukuk dalıdır. Bu içtihadı yazanlar da idari yargı yerleri, idari yargıçlardır. Yargılamada hukuki yorum yapılırken sunulan ve üzerinde tartışılan araçlar ya da modeller yargının hukukun üstünlüğü ilkesini hayata geçirmesini ve bu bağlılıkla ilintili olan meşruluk ve saygınlığını pekiştirmeyi hedeflemektedir. Yine hukuki yorumlama yöntemi ile oluşturulan kararlar ve ya azlık oyları sonuçlarının her zaman kabul göreceği beklenemez. Hukuk bilimi yorum konusunda yoruma dayalı disiplinlere benzerlik göstererek yorumu metnin anlamının açığa çıkartılması olarak kavramaktadır. Hukuksal yoruma açık ve tam olarak ortaya çıkaran ve bunun için de yorumcunun aracılık ettiği bir eylemdir."
TEKBAŞ: HUKUK YORUMDUR
Sempozyumun birinci oturumunda Anayasa Mahkemesi Raportörü Dr. Abdullah Tekbaş, 'Vergisel müdahalelere ilişkin bireysel başvuru kararlarında kanunilik ilkesi' başlığı altında bir konuşma gerçekleştirdi. Tekbaş, şunları söyledi:
"Kanunilik ilkesinin maddi gereği olan kanunun kalitesinin yani hukuki belirliliğinin sağlanması bakımından soyut norm sisteminde mutlaka yorumlanması gerekir. Bu yorum ya idare yapacak, idareden sonra yargı yapacak. Hukuk yorumdur. Kanunlardaki belirsizliğin kanun altı düzenlemeler ya da yargısal içtihatlarla giderilmesi gerekir. Anayasa mahkemesinin hem norm denetimi kararlarında hem de bireysel başvuru kararlarında ifade edilmiştir. Böylelikle öngörülebilirlik koşulu sağlanacaktır. Ama esaslı unsurlar kanunla düzenlenecektir. Burada önemli bir mesele var. İdare yorumunu yaptı ya da yargı yorumunu yaptı. Bu yorumun etkisi hangi tarihten itibaren görülecektir? Yorum tarihinden itibaren mi etkisi mükellefler üzerinde görülecektir? Geçmişe yürütülebilecek midir? Geçmişe yürüttüğünüz zaman yorumun etkisini karşınıza öngörülemezlik problemi çıkar. Bununla ilgili Anaya Mahkemesinin iki önemli kararı var. Bunlardan birincisi malum Türkiye İş Bankası kararı. 2017 vergilendirme dönemi ile ilgili 2012 yılında vergi incelemesi yapılır. İdare der ki '2017 yılında katkı payı ödemeleri ücrettir. Vergilendirilmesi gerekir.' Yargı da 'Tamam, doğrudur' der. Siz geri döndünüz 2007 yılında mükelleften vergi istediniz. Yorumu 2012'de yaptınız. Etkiler 2007'ye götürdü. Bu başvuruda Anayasa Mahkemesi ihlal kararı vermiştir. Siz yeni bir yorumla bir mükellefiyet getirdiğinizde bu yorumun etkisinin yorum tarihinden sonra yürütülmesi gerekir."