Cezaların şahsiliği ilkesi ve bir türlü uygulanmayan olayın gerçek mahiyeti!
- 30 Aralık 2020
Vergi Usul Kanunu'nun 3’üncü maddesi vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin GERÇEK MAHİYETİ esastır demektedir. Bu aslında vergilendirme için anayasa maddesi niteliğinde olan bir düzenlemedir. Bu hüküm, her ne kadar defter ve belgelerde ya da ticaret sicillerinde, resmi evraklarda vb. vergilendirmeye ilişkin olaylar peçelenmiş ise peçeli durumla ilgilenme gerçek durumla ilgilen demektedir. Bu hükmün ne kadar önemli bir hüküm olduğunu, buna rağmen uygulamada çok güçlü bir şekilde uygulama alanı bulması gerekirken ne kadar cılız kaldığını yazımda ele alacağım.
VUK’un 3’üncü maddesi uyarınca, vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanır.
Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.
İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.
Bu hükme paralel olarak vergi incelemesinden maksat ise, VUK 134’üncü maddede, “vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu maddeler oldukça eski düzenlemelere dayanmasına rağmen ele alma gerekçem, uygulamada gerekli önemi görmüyor olmasından ve aksi yönde uygulamalar olmasından kaynaklanmaktadır.
Bu maddeler neyi anlatmaktadır?
Bu hükümlerin neyi amaçladığı en iyi örneklerle anlatılabilir. Örneğin, X Ltd. Şti.’nin %99,5 ortağı ve müdürü olan Ahmet Bey’e yakın tanıdıklarından iki kişi gelip silah ruhsatı alacağız bize de şirketinden küçük bir pay verip, bizi de müdür olarak atayabilir misin demiştir. Ahmet Bey’de tanıdıklarını kıramayıp iki arkadaşına yüzde 0,25’er pay verip onları da müdür olarak seçmiş ve Ticaret Sicili Gazetesinde ilan ettirmiştir. Bu iki kişi hiçbir şekilde şirketle alakalı olmadıklarından şirketin ne yaptığını bilmemekte ve kendileri de tamamen farklı işlerde iştigal etmektedirler.
Gel zaman git zaman Ahmet Bey’in şirketi vergi incelemesine girer ve X Ltd. Şti.’ye vergi inceleme elemanı bilerek sahte fatura kullandın der ve şirket yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunur. Şirketin %99,5 ortağı vergi inceleme elemanına şirketin bütün işlerini kendisinin yürüttüğünü hem %99,5 ortak olduğunu, hem de her işin sorumlusu kendisinin olduğunu, diğer iki şahsın paylarının sembolik olduğunu şirketin hiçbir evrakında imzalarının olmadığını ifade eder.
Şirket yetkilisi Ahmet Bey kendisi hakkında suç duyurusunda bulunulacağını bilir, ancak diğer müdür sıfatına haiz kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulmayacağını düşünür. Nitekim, VUK madde 3’e göre vergilendirmede olayın gerçek mahiyeti esastır ve gerçek vergi inceleme elemanına anlatılmıştır. Diğer yandan suçların şahsiliği ilkesi gereği VUK 333 uyarınca da fiilleri işleyenler suçludur. Ahmet Bey, tanıdıklarının şirketle ilgileri olmadığından onlarla ilgili suç duyurusunda bulunulmasını beklememektedir. Ancak, olay hiç de Ahmet Bey’in beklediği gibi gelişmemiştir. Vergi inceleme elemanı şirketle ilgisi olmayan müdürler hakkında da suç duyurusunda bulunmuştur. Vergi inceleme elemanının gerekçesi ise bu kişilerinde müdür olarak seçilerek tescil edilmeleridir.
İşte, VUK madde 3’te yer alan “olayın gerçek mahiyeti esastır” ilkesi ile VUK 333’te yer verilen,
“bu Kanunun 359 uncu maddesinde yazılı fiillerin işlenmesi halinde bu fiiller için 359 ve 360 ıncı maddelerde öngörülen cezalar bu fiilleri işleyenler hakkında hükmolunur” düzenlemeleri tam da bu tür durumlar için kanuna girmiştir. Bilindiği gibi ceza kanunlarında cezaların şahsiliği ilkesi yer almaktadır ve bunun da VUK yansıması 3’üncü ve 333’üncü maddede yer almaktadır.
Yukarıda ele aldığımız örnek maalesef genel uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Çaycısı, şoförü, asgari ücretle çalışanı üzerine şirket kuran binlerce kişi bulunmaktadır. Bu tür durumlarda yapılması gereken, şirketin mal alıp sattığı mükellefler nezdinde inceleme yapılarak işi kiminle yaptıkları, malı kim ya da kimler kanalı ile alıp sattıkları, bankalardan paraları kim ya da kimlerin çektikleri gibi detaylı inceleme yapılmasıdır. Vergi kanunları da inceleme elemanlarına bunu söylemektedir. Olayın gerçek mahiyeti ortaya çıkarılmalı ve gerçek sorumlular üzerine gidilmelidir.
Kaldı ki, vergi kaçağı olması halinde çaycı, şoför, asgari ücretle çalışandan devlet hiçbir vergi tahsil edememektedir. Genellikle olayın arkasındaki kişiler parayı kazanıp vergisini vermeden şahıslarına aktarmakta ve mal mülk almaktadır. Olayın gerçek mahiyeti araştırılıp gerçekten vergi kaçıran ve vergi suçu işleyenler yakalandığında hem devlet vergisini tahsil edebilecek hem de cezaların şahsiliği ilkesi gereği gerçek suçlular cezalarını çekecektir.
VUK 333 DEĞİŞİKLİĞİ BOŞUNA YAPILMAMIŞ, BU DEĞİŞİKLİK YAPILMADAN ÖNCE ÇOK BÜYÜK TARTIŞMALAR YAŞANMIŞTIR!
“Tüzel Kişilerin Sorumluluğu” başlığını taşıyan VUK 333’üncü maddede cezaların şahsiliği ilkesi gereği 1998 yılında değişikliğe gidilmiş ve düzenlemenin son fıkrası;
“Değişik: 22/7/1998 - 4369/81 md.) Bu Kanunun 359 uncu maddesinde yazılı fiillerin işlenmesi halinde bu fiiller için 359 ve 360 ıncı maddelerde öngörülen cezalar bu fiilleri işleyenler hakkında hükmolunur” şeklini almıştır.
1998’lerde iş adamları ve özellikle de inşaat sektöründe faaliyet gösteren iş adamları, Maliye Bakanlığına dertlerini anlatmışlar ve bu değişiklik yapılmıştır. İnşaat firması sahiplerinden bazıları, benim belki on ayrı yerde aynı anda inşaatım var, ben hangi inşaatta hangi faturaların kullanıldığını bilemem, her faturadan ben sorumlu olacak isem iş yapmam mümkün değil şeklinde açıklamalar yaparak şikayette bulunmuşlardı.
Bunun üzerine de cezaların şahsiliği ilkesi gereği VUK 333 yukarıdaki şekilde değişmişti. Yani, inşaatta faturalar alınıyor ise ve bu faturalardan bazıları sahte ise bu faturaları alanlar sorumlu tutulmalıdır. Doğrudan firma yetkilisi hakkında suç duyurusunda bulunulmamalıdır.
Örneğin, ülkemizde büyük futbol kulüpleri bulunmaktadır, bunların başkanları muhasebede neler olduğunu birebir kontrol edemeyecektir. Yönetim kurulu üyelerinden bir kısmına vergi ve finans konusunda yetki verilmiş ise başkan yerine onların hakkında suç duyurusunda bulunulmalıdır.
Yine büyük çaplı firmaların, holdinglerin yönetim kurulu başkanları birebir fatura peşinde koşamaz ve alınan faturaların gerçekliğini sorgulayamaz. Öyle yapacak olsalar işlerini geliştiremezler. Bu tür durumlarda sorumluluk yönetim kurulları bakımından muhasebe ve finanstan kim sorumlu ise ona ve altta bu işleri organize edenlere ait olmalıdır.
Bu değişiklik 1998 yılında yapılmasına rağmen halen fiili işleyenleri tespit edip onun hakkında suç duyurusunda bulunma cihetine maalesef gidilmemektedir. Bu işleri mahkemeler temizlesin düşüncesi kanaatimce çok sağlıksız bir düşüncedir. Çünkü, iş yapan insanların moral ve motivasyonları mahkemelere çıktıkça çok düşmekte ve iş yapma arzuları ciddi şekilde törpülenmektedir.
Tabidir ki, devlet inceleme yetkisini kullanacak ve vergisini toplamak isteyecektir. Bu devletin vergi toplama egemenliğinin bir parçasıdır. Ancak mükellef olmaz ise vergi kimlerden toplanacaktır?