Thelira 11.05.2015 Tarihli "Borca batıklıktan kurtulmanın üç yolu! " Başlıklı Ekrem Öncü Köşe Yazısı
- 2 Haziran 2015
Borca batıklıktan kurtulmanın üç yolu!
Değerli okurlarımız bilindiği üzere TTK'nın 376'ncı maddesi sermayenin kaybı ve borca batıklığı düzenlemektedir. Borca batıklık ise 376'ncı maddenin 3'üncü fıkrasında düzenlenmiştir. Yeni TTK ile 376/3 önemli değişikliğe uğramıştır. özellikle aktifinde kayıtlı varlıkları olan şirketlerin borca batıklığı hesaplanırken üçüncü fıkra düzenlemesi önem arz etmektedir.
I. AKTİFLERİN DEĞERLEMESİ İLE öZ KAYNAKLARIN GüçLENDİRİLMESİ
üçüncü fıkra düzenlemesi ile VUK ve TMS/TFRS'den farklı üçüncü bir bilançodan bahsedebiliriz. Bu üçüncü tür bilanço diye adlandırdığımız bilanço, aktifinde varlıkları olan şirketler için anlam ifade edecektir.
376'ncı maddenin üçüncü fıkrası şirketin borca batık olması durumunda uygulanacak kuralları göstermektedir. 'Borca batık olma' kavramı, şirket aktifleri yıllık bilânçoda olduğu gibi defter (iktisap) değerleriyle değil – fakat gerçek (olası satış değerleri) değerleriyle değerlemeye tâbi tutulsalar bile alacaklıların, alacaklarını alamamaları, yani şirketin borç ve taahhütlerini karşılayamaması demektir. örneğin, aktifinde bir gayrimenkulü olan ve 10 yıl önce alınan bir gayrimenkul aktifte 15 yıl önceki alış bedeli ile gözükebilir. 2000 yılında 500.000.-TL'ye alınan bir gayrimenkul 2015 yılında yapılan değerlemede 15.000.000.-TL'ye çıkmış olursa aradaki fark olan 14.500.000.-TL bilançonun pasifinde özkaynaklarda MDV yeniden değerleme artışları olarak değerlendirilecektir. Şirketin borca batık olup olmadığına bakılırken 14.500.000.-TL de dikkate alınacağından şirket borca batık olmaktan kurtulabilecektir. İşte üçüncü bilanço ile anlatmak istediğimiz budur. Varlıkların olası satış değerlerine göre çıkarılan bilânço şirketin iflâsı için yönetim kurulunun mahkemeye başvurmasına gerek olup olmadığını ortaya koyacaktır.
II. SERMAYENİN KAYBINDA DİKKATE ALINACAK KALEMLER
Dikkat edilmesi gereken bir diğer hususu ise, 376'ncı maddenin ikinci fıkrası uyarınca, son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhâl toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer düzenlemesidir.
'Sermaye' terimi ile bilânçoda sermaye kalemi altında yer alan esas sermaye ve kayıtlı sermaye sisteminde çıkarılmış sermaye; kanunî yedek akçe ile, 519'uncu madde hükmünde düzenlenen akçeler kastedilmiştir. Bilindiği üzere özkaynaklar'da aşağıdaki kalemler yer almaktadır.
Sermayenin kaybına bakılırken dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli husus özkaynaklarda hangi kalemlerin hesaplamaya katılacağıdır. Kanunun gerekçesinde belirtilen sermaye ile TTK 519 uyarınca hesaplanan yedek akçelerin dikkate alınacağıdır. Bununla anlatılmak istenilen konu ise özkaynaklarda TTK 519 dışında ayrılan fonların da olabileceği, ancak hesaplama yapılırken TTK 519 dışındaki yedeklerin dikkate alınmadan hesaplama yapılabileceğidir.
Yani özkaynak toplamı sermaye ve kanuni yedek akçelerden daha büyük bir kalemdir ve sermayenin kaybına bakılırken dikkate alınacak kalemler sermaye ve TTK 519 uyarınca ayrılan yedek akçelerdir. örneğin özkaynak tutarı 20.000.000.-TL olabilir ama bunun 15.000.000.-TL'si sermaye ve 519 uyarınca ayrılan yasal yedek akçeler toplamından oluşabilir. İşte burada anlatılmak istenilen sermaye kaybına bakılırken 20.000.000.-TL'nin değil, 15.000.000.-TL'nin 2/3'ten fazlasının kaybedilip kaybedilmediği olacaktır. Nitekim, 20.000.000.-TL'nin 1/3'ten fazlası 15.000.000.-TL'nin 1/3'ten fazlasından daha büyüktür. Bu da şirketin borca batık olmadığını ortaya koymak isteyen yönetim kurullarının başvurabileceği bir yöntemdir.
III. ALACAKLILARIN ALACAKLARININ öTELENMESİ
Borca batıklıktan kurtulmanın üçüncü bir yolu ise, şirket alacaklılarından bazılarının, kendi alacaklarını, diğer alacaklıların alacaklarının sırasından sonraki sıraya gitmesini yazıyla kabul etmeleridir. Böyle bir taahhüt etkilerini iflâs halinde gösterir ve önceki alacaklar ödenmeden sona giden alacak garameye katılamaz. Bu taahhütlerin tutarı ara bilânço ile ortaya çıkan açığa eşitse, iflâs bildirimi zorunluğu yoktur. Başka bir deyişle, bu taahhütlerin tutarı, borca batıklığı ortadan kaldıracak düzeydeyse, kısa vadeli olmayıp süreklilik arzeder nitelikteyse ve taahhütlerin yerine getirilmesi güç şartlara bağlanmamış ise mahkemeye bildirimde bulunulmaz. Bu hükümle şirketin kurtarılabilmesi şansının artırılması amaçlanmıştır. Şirket alacaklılarının aynı zamanda şirketin paysahibi olmaları halinde, bunlar iflâs ile erteleme seçeneğini değerlendireceklerdir. Erteleme belli bir takvim gününe bağlı değildir. En erken erteleme tarihi böyle bir taahhütte bulunmamış alacaklıların alacaklarının sona ermiş veya temin edilmiş olduğu tarihtir. Erteleme bir anlamda istekle sırada en sona giderek şirketi iflâstan kurtarma, ertelemenin son bulduğu tarihe kadar takas, mahsup ve takip yapmama anlamını taşır; yoksa alacaktan feragat edilmiş değildir. Bu beyan, zamanaşımına herhangi bir etkide bulunmaz.
Değerli okurlarımız bu yazımız sermayenin kaybı borca batıklık konusunda ele aldığımız üçüncü ve son yazımız olmuştur. Konu teknik bir konu olup özellikle sermayesini kaybeden ve borca batık olan şirketler bakımından önem arz etmektedir. Bu yazımızda ele aldığımız 3 konu da oldukça önemlidir ve çok bilenen konular değildir. İlgililere faydalı olacağını temenni etmekteyim.